Cape Town ve Western Cape

 

Afrika’nın en güneyi ama aslında en batılısı. Benim için egzotik olmayan destinasyonlar arasında en egzotiği. Keşfedilmiş dünyanın en güneyine gitmek, gidebilmek değişik bir duygu.

Uzun sure Birleşik Krallık ve Hollanda Krallığı etkisinde kalan bölgede yerel diller dahil toplam 11 resmi dil var. Toplumun yüzde %80’ine yakını siyahi ırklar ve melezler tarafından oluşuyor, geri kalanlar koloniler sayesinde bu topraklara gelmiş Anglo Sakson ve Germen ırkları.

Kimilerimiziniz bildiği üzere Güney Afrika Cumhuriyeti çok kanlı bir süreçten geçerek bugünkü barış ve iç huzuru yakalayabildi. Beyazların sistematik olarak siyahlar üzerinde uyguladığı kırım ve ayrıştırıcı politikalar (Apartheid partisi ve akımı) 90’lı yıllarda en kanlı halini alıp sonunda devrim ile sonuçlandı. Nelson Mandela; 80’li ve 90’li yılların en önemli liderlerinden biri, sıfırdan gelerek ülke başkanlığı koltuğuna barış ile oturdu. Nobel barış ödülünü; kendisine ve yandaşlarına uygulanan kötü ve insanlık dışı uygulamaları, başa geçtiği zaman aynı zulmü yapanlara yapmadığı için hakketti.

Ülkede zengin ile fakir ya da beyaz ile siyah arasında çok ciddi bir gelir uçurumu var, ve bununla beraber gelen hafife alınmayacak bir güvenlik sorunu. Genellikle zenginlerin yasadığı mahallelerde silahlı özel güvenlikler gezerken, çoğu müstakil ev ve apartmanların etrafı elektrikli ve dikenli tel ile korunuyor. Dünyada zırhlı araçların normal araçlara oranının en yüksek olduğu ülke Güney Afrika Cumhuriyetidir.

Geceleri şehrin otogarla havalimanı arasında kalan kısmı pek güvenli değil, bu bölgede gezmemenizi tavsiye ederim ama genel olarak turistlerin bulunduğu bölgelerde güvenlik sorunu bulunmuyor. Yine de tedbiri elden bırakmayın.

Cape Town, bölgenin en turistik şehirlerinden biridir. Şehir çok güzel ve eğlenceli, bir turist için yapabileceğiniz pek çok şey var. En az 4-5 kalmanızı şiddetle tavsiye ederim. Turizmin ve sunulan hizmetin gelişmişliği ile imkanlar çok gelişmiş. Her iki seyahatimde de çok güzel yerler keşfedebildim.

Tadın: Kırmızı Et

Güney Afrika sınırlarında yaşayan yerli halkın aslında çevre ülkelerde yaşayan halklardan dil ve inanç dışında çok büyük farkları yoktur. Toprak ana onlara ne veriyorsa genellikle haşlama veya soslu pişirmeyle dayanır. Av eti biraz konuya dahil olsa da, gelişmiş bir mutfakları olmadığı gibi süt ve etten de fazla yararlanmamışlar. Ne zamanki Hollandalılar bölgeye adım atmış, işte o zaman bu kıtanın en yeşil bölgesinde hayvancılık gelişmiş. Bugün dünya fiyatlarına göre et çok ucuz, fakat yerli halka göre pahalı olan büyükbaş eti, oldukça lezzetli. Ülke bir sürü ün yapmış et restoranı bulunmakta.

1) Carne SA: Mutlaka gidilmeli, özünde bir İtalyan restoranı, fakat et ağırlıklı menüleri var. Her gün menüde özel kesim (günlük) etler ve standart kesim etler servis ediliyor. Alıştığımız meze tabağı gibi, menü olarak et tepsisi ile seçim yapıyorsunuz.

  • 48 Gün Kuru dinlendirilmiş Dana Pirzola (Dry-Aged Prime Rib)
  • 20 Gün Kuru dinlendirilmiş T-Bone (Dry-Aged Porterhouse)
  • Kemik Üzerinde Kafes Altı
  • Yuvarlak Kesim Bonfile (Center Cut Fillet Mignon)

Özel seçimlerinden mutlaka dana sırt başlangıcını deneyiniz.

 

2) Hussar Grill: Cape Town’ın en eski et restoranlarından biri, aynı zamanda aileden gelme kasap. Diğer et restoranlarından farklı olarak beyaz örtüde servis ediliyor. Geniş bir şarap menüsü var, ve bu konu hakkında bilgililer. Birkaç kez gitme şansım oldu, bir tanesinde kör şarap tadımı yapan bir gruba denk geldim. Bir grup bağ sahibi, ayda bir kez değişik şaraplar tatmak için buluşup yemek öncesi tadım yaparlarmış. Steak Tartarları gerçekten başarılı, başlangıç olarak biltong’da denenebilir. Biltong (Kuru Et): Hollandalılar bu ülkeye geldiklerinde yiyecek et bulamadıklarından dolayı, etleri nasıl saklayabilecekleri üzerine yoğunlaşmışlar. Sonuç, tuzlanarak kurutulmuş dana eti (rump steak)

3) Nelson’s Eye: Garden’s mahallesinde ufak gibi görünen ama arkaya doğru büyüyen şehrin en iyi ilk 5 steakhouse restoranından biri. Daha çok yerellerin gittiği, günlük bir mekan. Ben çok beğendim, ama sadece et ısmarlayın, başlangıçlara takılmayın.

 

**Butchershop: Ünlü steakhouse’un ilk şubesi burada, ve tripadvisorda yüksek raftinglere sahip. Sizi uyarmalıyım; yukarıda sıraladığım ilk iki restorandan biraz daha pahalı, ve bence fark yaratan bir kalite farkı yok.

Gezin

Bree Street: Şehrin şu aralar en popüler noktası. Long Street ile karşılaştırınca daha az turistik ve daha yüksek gelir seviyeli yerel halkı görmek mümkün, bir sürü güzel ve ufak barlar, bistrolar mevcut.

Open Wine: Çok güzel bir şarap barı, yemek yok. Yemekten önce veya sonra uğramak isteyebilirsiniz.

Hank’s: Bree street üzerinde mutlaka bir içki için durmanız gereken bir yer. Negroni, Old Fashioned, Cosmopolitan ve Manhattan yapıyorlar, başka kokteylleri yok. Bunun dışında spirit ve bira konusunda uzmanlar.

 

Burger+Lobster: İngilteredeki ünlü zincirin bir şubesi, ama tabikide Güney Afrikada et ve lobster kalitesi kat ve kat daha iyi.

Waterfront Limanı: Cape Town dünyanın en önemli denizcilik limanlarından biri olduğu şüphesiz. Bize tarih derslerinde öğretildiği gibi Türklerin ele geçirdiği ticaret yollarına alternatif bulmak için Avrupalıların yapmadığı kalmamıştır. Keşke neden olacağımıza bunları biz yapıyor olsaydık ama neyse… Dünyanın en güçlü gemileri ile yola çıkan bu limana uğramadan yollarına devam etmezlerdi. Bu durum yüzyıllar boyunca şehrin limanını çok daha önemli hale getirmiştir. Bugün yine Orta Afrikadaki altyapının olmayışı ve güvenlik sorunu nedeniyle Doğu Afrika ve Güney Afrika ülkelerinin batı ile ticaret kapısını oluşturuyor.

İşte eski liman ve bugün turistlerin en popüler durak noktası haline gelen Waterfront hala denizcilik için hizmet vermekte. Sabah 6’dan gece 2’ye kadar açık liman bölgesinde oteller, alışveriş merkezi, dönme dolap ve birçok restoran var. Gününüzün ve seyahatinizin büyük bir kısmını burada geçireceğinizden eminim.

Öneri: Cape Town’da yapılabilecek en güzel aktivitelerden biri helikopter turudur. Eğer bütçeniz buna müsaitse mutlaka yapmalısınız. Şehrin olağanüstü güzelliklerini panaromik olarak görme fırsatını yakalıyorsunuz.

 

Baia: Çok şık Italyan balık lokantası, Waterfront’un en güzel yerinde; yemekleri ve servisiyle kendinden söz ettiren bir restoran.

Den Anker: Güzel bir Belçika balık lokantası, öğlen yemeği için ideal.

Robben Island(Adası) Müzesi: 1500’lu yılların başında itibaren koloniler tarafından kullanılmaya başlanılan ada, keşif, gözetleme, sığınak, askeri üs ve son olarak karantina adası olarak kullanılmıştır. Çoğunlukla önemli liman kentlerinde bulunan, ve gelen gemilerde bulaşıcı hastalık olup olmadığını denetlemek için, gelen gemiler 40 gün boyunca bu adada tutulduktan sonra şehire girmelerine izin verilirmiş. Karantina ismi; latince de 40 anlamına geliyor.

Ada 1650’li yıllardan itibaren ise işgalci koloni kuvvetleri adayı hapishane olarak kullanmıştır. Apartheid hareketi süresince Nelson Mandela ve diğer siyasi tutuklular adada bulunan cezalarına göre iki farklı cezaevinde (yüksek güvenlikli, düşük güvenlikli) ada da tutulmuştur. Nelson Mandela bu adada 18 yılını geçirmiş. Kaldığı hücreyi, binayı ve günün sadece 1-2 saati çıkarıldığı avlusunu görünce düşüncelere boğuluyorsunuz. Aslında insanın insana yaptığı acımasızlıkların bugün bir hata olarak tarihe not geçtiğini görünce neden sorusunu aklınızdan çıkaramıyorsunuz. Kaybedilmişlikler, ve sonunda kazanılmışlıklar. Bugün Güney Afrika Cumhuriyeti büyük bedeller ödeyerek bu refah seviyesine ulaşmıştır. Ama aklımın en almadığı nokta Nelson Mandela kendisine yapılanların hiçbirini başa geçince yapamamış, ve üzerine bir örtü çekmiştir. Ama kesinlikle aynı şeylerin yapılamaması için düzeltmiştir.

Ada şuan turisftlere hizmet etmektedir, eski mahkum ve gardiyanlar aynı yerlerde rehber olarak çalışarak geçimlerini sağlıyorlar ve aynı zamanda turistlere hapishane, Apartheid ve tarihi hakkında detaylı bilgi veriyorlar. Adada Cape Town’a bakan kıyısında bulunan resim çerçevesinde resim çektirmeyi unutmayın.

Adanın tarihçesi ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız. Waterfront limanında hızlı feribot ile ulaşım sağlayabilirsiniz.

Table Mountains: Dünyanın doğal yedi harikası içinde sayılan, Cape Town şehrini çevreleyen dağların iki özelliği var. 1 çok güzel ve enteresan oluşu. 2 Cape tonu muhteşem şekilde iklimlendirmesi.

Çaptan kuzeyden gelen ilik rüzgârın süpürdüğü nem ve akıntı sayesinde yılın büyük bir kısmi 20-25 derece arasında gidip geliyor ve dağlar içeriden gelen kurak havayı engelleyerek limonata gibi tadından yenmeyecek bir iklim yaratıyor.

Ama bu dağların en güzel yönü, 1100 metre rakıma teleferik yardımı ile çıkabiliyorsunuz. Dağlar asini doğal şekilleri itibari ile masaya besleyen şekillerinden almışlar. Çoğu doğal oluşumu her önünden göremediğimiz için gördüğümüz profil veya resimlerimdeki perspektifle aklimizde kalır. Buraya çıkmadan önce herhâlde buradan böyle göründüğü için table mountain adını vermişlerdir diyorsun. Yukarı çıktığınızda sanki dozerle düzlenmiş gibi bir çok geniş. IRC alan karşıladı.  Ve ben en az bir yirmi dakika dağin seklini anlamaya çalıştım. Hakikaten dağın üstü dümdüz, beton dökseniz yanlışlıkla eğim oluşturursunuz ama burası çalı çırpı haricinde dümdüzdü.

Senede 20 milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği ulusal park içinde birçok patika var ve hatta yeterince cesursanız daha patikalardan tırmanabilirsiniz. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.

  • Çıktığınızda sizleri dağ sincapları karşılıyor
  • İndiğinizde (eğer yeteri kadar yukarda kalmışsanız) oksijen farkından dolayı tansiyonunuz düşüyor.
  • Ve yukarısı soğuk, ceket alın.
  • Bulutları gözlemekte yarar var, hava durumuna bakın.

 

Long Street: Şehirdeki gece ve gündüz hayatı Long Street etrafında dönüyor. Birçok etnik kafe ve restoranın bulunduğu upuzun sokakta, eskicileri ve ikinci el tezgahlarını bulmakta mümkün. Dekoratif obje ve dekoratif ürünlere ilginiz varsa bir iki saatinizi mutlaka ayırın.

Gündüz gezerken sokakta perküsyon çalma grupları görmek mümkün. Hatta kendine güvenenleri çalmak için davet ediyorlar. Sokağın çeşitli yerleri sokak sanatıyla dolu, hatta sokağın en sonundaki bir binanın ön cephesi Güney Afrika bayrağına boyanmış, mutlaka görülmeli. Üzerinde kocaman OPEN yazan kırmızı binaya da dikkat edin, farklı bir şeyler göreceksiniz.

Mama Afrika: Eğer avcı (game meat) etlerine meraklıysanız veya şişe geçirilmiş timsah kebabı denemek isterseniz gerçek bir Afrika deneyimi. Biraz turistik olmasına rağmen iradisin çıkmak için bir fırsat.IMG_1153 copy

Tigers Milk: Bu sokağın en başarılı ve canlı yerlerinden biri. Bistro/Restoran olarak hizmet veriyor. Lezzetli bir menüye sahip. Eski tüccarların kurduğu bir bina, hala aynı mimarisi ile dikkat çekiyor.

Green Market Square: Her şehirin bir ikinci el pazarı ya da işportacılar tezgahı vardır. Burası biraz daha turistik ama burada Afrikaya dair neredeyse herşeyi bulabilirsiniz. Ahşap el işçiliği çok güzel.

Camps Bay: Yani şehrin diğer tarafı. Genellikle üst gelir grubu beyazların yasadığı, sahil şeridinden dağin eteklerine kadar yay ilmiş, müstakil evlerin olduğu, ben omurumu burada geçirebilirim diyeceğiniz sahil kasabası. Beklide Afrika kitabisi metrekaresi en pahalı olan yerleşim alanı. Bir kösesinden dozer kösesine uzanan muhteşem bir plajı var, şiddetle burgununuz burada geçirmenizi tabloya ederim. Cape Townda denize girilebilecek en güzel yer.

Sunset Cafe: Çok şirin bir kokteyl barı, barmen çok başarılı. Akşamüstü bir içki için ideal.

Caprice: Cumartesi ve Pazar günleri çok güzel brunch hizmeti veriyorlar. Akşam üstü güzel müzik çalan bir Lounge.

La Parada del Mar: Deniz ürünleri çok lezzetli. Keyifli bir ambiansı var.

Clifton – Chapmans Peak (Drive) – Hout Bay: Clifton ve Hout Bay, aynı Camps Bay gibi gezilmesini tavsiye ettiğim sahil kasabaları arasında yer alıyor. Clifton, Cape Town ile Camps Bay arasında, Hout Bay ise daha güneyde yer almakta.

Clifton aynı Camps Bay gibi üst gelirli ailelerin yaşadığı bir alan, deniz kıyısı olması ve hemen Table Mountains bölgesinin bitişiğinde kalması gözlerine doyulmaz bir manzara deneyimi yaşatıyor.

Şehir plaj bakımından çok zengin olsa da akıntılar yüzünden su çakı gibi. Kolay kolay giremiyor insan. Genellikle insanlar güneşlenmeye geliyorlar. Toplamda 4 tane plaj var, eskiden kalma bir uygulama hala pratikte devam etmekte. Birinci ve ikinci plajı daha çok yaşlı bölge sakinleri ve aileler ziyaret ediyor. Üçüncü işe eşcinsellerin buluşma noktası olarak tanımlanıyor. Ama asıl olay dördüncü plajda; hava güneşliyse erken gitmezseniz havlunuzu koyabilecek sakin bir yer bulmanız neredeyse imkânsız.

Chapmans Peak Drive ise dünyanın en iyi görsel güzelliğe sahip manzaralı yollarından biri seçilmiş. 15 kilometrelik yol üzerinde gün betimini izleyebileceğiniz çok güzel noktalar var. Yola çıkmadan önce likör dükkanında güzel bir şarap alarak yol üzerinde gün batımını yakalamak isteyebilirsiniz. Eğer kendinize özel bir yer bulamadıysanız, biraz daha popüler olan Chapman’s Peak’e davet ederim sizi.

Bungalow Restaurant: Gün batımını plaja karşı izleyip, güzel bir yemek yiyebileceğiniz bir yer. Güzel bir şarap menüsü var.

 

Cape of Good Hope  – Cape Point: Eski dünyanın en güneyi. Buranın ismi Vasco de Gama’nında içinde bulunduğu Portekizli denizcilerden ve kaşiflerden gelmektedir, Eğer bu kancayı aşabilirlseniz, yeni dünyaya yol alırsınız anlayışı.

Birçok insanın yanılgıya düştüğü konu buranın güney afrikanın en güneyi olarak tanımlanması. Asıl en güney nokta 150 km ileride olan Cape of Agulhastır.

Cape Point ve Cape of Good Hope aynı koyda, birbirlerine çok yakın mesafede olan iki farklı nokta. Cape Point, deniz feneri; Cape of Good Hope aşağıda bulunan koy. Tepeye, deniz fenerine çıkmak için hazır olun, tırmanacak yüzlerce merdiven var.

Burası aslında bir milli park aynı zamanda. Değişik bitki örtüsü ve barındırdığı vahşi yaşam ilede ün kazanmış bir yer. Eğer şanslı iseniz, geyik ve zebra görme sansınız var. Hatta babunlarda var. Dikkat bu bölgede serbet dolaşan vahşi babunlar, insanların yanına pek gelmeselerde; gelince temkinli olun. Çok güçlü ve fevri hayvanlar.

 

Boo-Kap (Yukarı Çengel-köy)

fixedw_large_4x
Boo-Kap (Resim trover.com’dan alıntıdır.)

Afrikaans’ta Above Cape, Türkçede Yukarı Çengel demek. Zamanında bu topraklara çalışmak için gelen Müslüman dinine mensup Malayların ilk yerleşim birimidir. Her gelen, diğerinin yanına aynı evi (gecekondu tipi) dikinci, ve tabi mahalle gittikçe büyürken; halk için evinin yolunu bulmak sorun olmaya başlamış. İçlerinden bir muhterem duruma sinirlenip, evini kırmızıya boyamış. İşte bu, bir dönüm noktası olup, herkes evini farklı renge boyayınca karşımıza bu butik mahalle çıkmış. Şu aralar turizmle boğuşuyor, çünkü yerliler bu kadar ilgiden rahatsız. Mutlaka yürüyüş yapın, görülmesi gereken bir yer.

Township ve Turları: Havalimanından şehire doğru yol alırken, yolun ilk kısmında gözünüze mutlaka derme çatma mahalleler çarpacaktır. Teneke kentler. Daha öncede bahsettiğim gibi Güney Afrika’da zengin beyaz kesimle fakir siyah kesim arasında çok büyük bir uçurum var. Son yıllarda çalışan mavi yakalı siyahi kesim çoğalsada, halkın büyük bir çoğunluğu bu teneke kentlerde yaşıyorlar. Aslında biraz Sao Paolonun favelalarına çok benziyor. Aynı şekilde yaşam standardı çok kötü, ve çok tehlikeli.

Township komünleri (komün kelimesini en doğru olarak buluyorum, yönetim olarak sosyalizmden çok uzaklar) Apartheid zamanında siyahların bir anlamda kontrol latında tutulabilmesi için uzaktan yönetilen yerleşkelerdir.

Fakat özellikle Zimbawneden ve Botswana’dan gelen ilk mülteciler 10 yıl bandında Güney Afrikaya uyum sağlayıp geçimlerini idame ettirebilmişler. Ve yavaş yavaş bu yerleşkeler gelişmeye ve daha stabil hale gelmeye başlamış.Kimin şehir etrafında nereye yerleşeceğini belirleyen en önemli faktör kabileler ve etnik köken.Bu yerleşkelerde etnik grupların veya farklı yıllarda gelmiş farklı gelir gruplarının nasıl yaşadığını ve geliştiğini yakalamak mümkün. Evenize el işi hediyelik ve dekoratif eşya ile dönebilirsiniz. Çok orijinal şeyler bulunabiliyor. Ama en önemlisi sokak yemeğinin gerçeğini burada buluyorsunuz.Langa en eski Townshiplerden biridir, Birçok township turu düzenleniyor, ve çeşit çeşit

Diğer Görmenizi Tavisye Edeceğim Yerler

Lions Head: Table Mountains’a çıkamazsanız buraya çıkın. Dağ tırmanışına varsanız, sizi gündoğumu tırmanışına bekleriz. Bir sonraki ziyaretimde yapacağım ilk iş.

Signal Hill: Table Mountains’dan sonra şehirdeki ikinci tepe, ilk alıcı rolaveleri buraya kurulduğu için adı Signal Hill kalmış. Paragliding yapabilrsiniz.

Duiker Adası: Fok balıklarının ev olarak belirlediği adalardan bir tanesi (diğeri Seal Island). Adaya yaklaştığınız anda çok keskin bir koku sizi silkeliyor. Binlerce fok balığını bu kadar yakından başka yerde görebileceğinizi sanmıyorum.

Boulders Beach (Penguen Kolonileri): Penguenleri görmek, uzaktan bile olsa çok ilgi çekici, günlük hayatta martı, karga ve serçeden başka bir kuş tipi görmediğimizi düşünürsek bu yürüyen arkadaşlar kendilerini izlettiriyorlar. Hele ki plajda kavga varsa, çok komik enstantanelere şahit olabilirsiniz.

Diğer Yapılası Aktiviteler: Two Oceans Akvaryumu, Köpek Balıkları ile Kafes Dalışı, Kirstenbosch Botanik Bahçesi Ziyareti, Signal Hill’den Paraşüt ile Atlama. 

Hermenus veya Gaansbai: Eğer şanşlı iseniz ve Eylül-Kasım arası ziyaret ediyorsanız, balinaların göçüne denk gelebilirsiniz. Ve tur botlarında yer bulursanız bu küçük kasabaya gidip mutlaka gidip izlemelisiniz, yaklaşık 2.5 saat uzaklıkta.

Stellenboch & Franschoek Şarap Köyleri Turları: Cape Town etrafında gezilebilecek iki kasaba var, ikiside çok butik ve ünlü. Kaliteli şarapları çok ucuz fiyatlara satıyorlar. Şarabı seviyorsanız mutlaka denemelisiniz.

Güney Afrika şarapları ile ilgili daha fazla bilgi için http://www.wosa.co.za/home/

Ulaşın: 

Türk Hava Yolları direk uçuyor ama biraz pahalı, daha ucuz uçak bileti ararsanız enteresan ama Qatar veya Emirates ile de uçabilirsiniz.

Takip Edin:

Konaklayın:

Cape Town’da konaklama için çok alternatifiniz var, bu yüzden karşılaştırmak zor. Airbnb’de güzel bir çözüm. Şehir dışına çıktığınızda konsept butik otellerde bulabiliyorsunuz

  • Southern Sun Waterfront Hotel

Fiyat $$$ | Lokasyon *** | Konfor 4/5

  • One&Only Cape Town

Fiyat $$$$ |Lokasyon *** | Konfor 4.5/5

  • The Silo

Fiyat $$$ | Lokasyon ** | Konfor 4/5 *Mutlaka bir göz atın

Diğer güzel alternatifler

  • 12 Apostoles Hotel
  • Cape Grace
  • Mount Nelson

İçin: (Şarap) Yeni Dünyanın Başarılısı

Güney Afrika şaraplarını denerken algılarınız zihninizin önüne geçiyor. İster istemez, bu kadar iyi, lezzetli, dengeli ve aynı zamanda yüksek alkollü şaraplar nasıl üretebilirler diye soruyorsunuz.

Şarapların her birinin bu kadar yüksek alkollü (%13-14) olması ve 2-3 senelik rekoltelere sahip olmasına rağmen açıldığı anda sizi bir yolculuğa çıkarması çok enteresan. Ve neredeyse çoğu şarap üreticileri fıçılamayı 6 ay ile limitli tutuyor. Çok iyi şaraplara sahipler, ve bunları çok komik rakamlara alabiliyorsunuz. Pintiye, piton nötr, mırlat caban et sav. Ve caban et frank üzümlerini çok ustaca kullanıyorlar. Burası yeni dünya olduğu için Eski dünya öğretilerinin çok dışındalar, herşeyi deneyip yanılabiliyorlar. Yeni tatlar ve yöntemleri yüzyıllık üzüm fidanlarıyla birleştiriyorlar. Rand / Dolar kuru r dolar bazında çok ucuz olduğunda birçok küçük üretici var, ve çok enteresan şaraplarla karsılabiliyorsunuz. Önerim; somellier tavsiyesi gelmediği sürece monosepaj ( tek tip üzümden) üretim şarapları denemeniz. Blendler ile çok oynanmış oluyor. Cape Town bölgesine ait tavsiye edebileceğim üreticiler…… Rustenberg, Hartenberg, Waterford Estate, Thelema, Larenzac ve Creation. Ama eğer bir tık daha iyiye çıkmak isterseniz Arendsig veya ünlü üretici Antonij Rupert’e bakın. Ya da Warwick’in yüksek fiyatlı şarapları.

 

Bu yazı 2017 Haziranda yazıldı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s